Depremlerin
Depremlerin

Depremlerin ülkemiz üzerindeki etkileri

Ülkemiz yapılarının yaklaşık % 95’i betonarme olarak inşa edilmiştir. Yeni deprem yönetmeliği ile depremlerin yıkıcı etkisinin büyük oranda önüne geçilmiştir. 1997 ve 2007 yıllarında yürürlüğe giren Deprem Yönetmeliği’nden sonra yapılan yapılarda, daha iyi bir kalite yakalanmakla birlikte, önceden yapılmış, kontrol sisteminden uzak, malzeme kalitesi düşük, zemin etütleri doğru bir şekilde yapılmamış, çok büyük bir oranda yapı stokumuz bulunmaktadır. Daha önce yaşadığımız, 1999 tarihinde ve merkez üssü Kocaeli-Gölcük olan, 7.4 şiddetindeki depremde resmi rakamlara göre 18373 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 23781 vatandaşımız yaralanmış ve 505 vatandaşımız da sakat kalmıştır. Yine resmi rakamlara göre 285211 konut ve 42902 iş yeri hasar görürken 96796 konut ve 15939 iş yeri yıkılmıştır. Bu depremin ülkemize maliyeti ise 15 milyar dolar (yaklaşık 80 milyar TL)’dır.

Hiroşima`ya atılan atom bombasının 33 katı bir enerjinin açığa çıktığı, 7.2 büyüklüğündeki 23 Ekim 2011 Van-Erciş ve 5.6 büyüklüğündeki 9 Kasım 2011 Van-Edremit merkezli depremlerin sonucunda 644 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 1966 vatandaşımız yaralı olarak çıkmış, 252 vatandaşımız ise yıkılmış binalardan sağ salim kurtarılmıştır. 50600 konut, iş yeri ve ahırın yıkılmasına ya da ağır hasar görmesine, 22000 konutta ise orta derecede hasar oluşmasına sebep olmuştur. Depremlerde hasar gören 22 bin orta hasarlı konuttan bugün sadece 3 bini güçlendirilmiştir. Van depreminin yol açtığı ekonomik, sosyal ve toplumsal sorunlar ise hala devam etmektedir.

23 Ekim 2011 tarihinde yaşanan Van Depreminin ülkemize maliyetinin ise yıkım ve yeniden yapım olarak yaklaşık 5.5 milyar TL olduğu tespit edilmiştir. Ancak yıkımların taşınması, yaralıların tedavisi, barınma, gıda, giyim, 48 çevre ilden ve 30 kurumdan gelen 140 ekip ile 4418 teknik personel ve ekipman giderleri tüm Türkiye’den giden yardımları da dikkate aldığımızda bu depremlerin maliyetinin 10-12 milyar TL arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bu maddi ve manevi yıkıcı etkiler göz önüne alındığında ülkemizin betonarme yapı konusunda ne derece yetersiz durumda olduğu ve giderilmesi gereken birçok sorunun olduğu aşikârdır. Bu konuda, “ülke olarak yapmamız gerekenler nelerdir?” gibi bir soru sormamız aslında yanlış olmaz. Bu soruyu sorduğumuzda da ülke olarak öncelikli yapmamız gerekenler yapılarımızda doğru taşıyıcı sisteme karar verip, seçtiğimiz taşıyıcı sistemi de kanun ve yönetmeliklere uygun bir şekilde imal etmektir.

Yapı projelerinde en önemli husus taşıyıcı sistem tasarımıdır. Yapıya etkiyecek yükleri, maliyeti, dayanımı vb. hususları etkilediğinden taşıyıcı sistem tasarımında çok iyi araştırma yapmak gerekir. Taşıyıcı sistemin tasarımı yapılırken bir çok kriter göz önünde bulundurulmalıdır. Yapı şeklinin belirlenmesinde en önemli etken, yapının yapılacağı alanın sınırları ve topoğrafyası olsa da alan özelliklerine göre en uygun yapı geometrisi ve taşıyıcı sisteme birlikte karar vermek gerekir. Özellikle yapının deprem anındaki burulma etkilerine maruz kalmaması için yapı geometrisi önem arz etmektedir.

Yapının üzerine oturacağı zemin, taşıyıcı sistem tasarımı için en önemli etkenlerden biridir. Sistem, yükleri toplayarak zemine aktardığından, yapıdan gelen yüklerin etkisi ile zeminde oluşabilecek deformasyonların, üst yapıya da çok büyük zararlar verebileceği aşikârdır. Bu sebeple de özellikle çok katlı yapılarda taşıyıcı sisteminin tasarımı, zeminin jeolojik yapısına uygun seçilmelidir. Özellikle zayıf zeminlerde daha hafif taşıyıcı malzeme seçimi çok önemlidir.

Deprem yönetmelikleri hakkında yazımız: https://volkanatabey.com.tr/2018-deprem-yonetmeligi-ve-2007-deprem-yonetmeligi-arasindaki-farklar

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *