Yüksek yapılar neden ve nasıl inşa edilmeye başlandı
Yüksek yapılar ortaya çıkışı, insanların çevreye nasıl egemen olduklarının göstergesidir. Bu düşünce ile ilk önce dinsel ve askeri işlevlerde oluşum alanı bulmuş, ilerleyen dönemlerinden günümüze kadar ise ticaret, konut, konaklama gibi işlevlerle gelmiştir. Tarihte gücü simgeleyen anıtsal yapılar ve inancı simgeleyen yüksek yapılar yapılmıştır. Örn: Mısır piramitleri (Giza Piramidi 146m.), Ulm katedrali (161,5 m. yığma), Babil kulesi bir mabet olup 90m yüksekliğindedir. İnsanoğlu geçmişten beri yüksek yapılara büyük hayranlık duymuştur ve bu yapılara her zaman saygı duyulmuştur.
Mısır’daki Giza Piramidi milattan önce 2550’li yıllarda yapımına başlanmış ve yaklaşık 20 yıllık bir sürede yapımı tamamlanmıştır. Yaklaşık 4000 yıl boyunca dünyanın en yüksek yapısı özelliğini sürdürmüştür. Strüktürel açıdan yüksek yapıların ortaya çıkış sebepleri incelendiğinde, teknolojik ekonomik ve sosyolojik nedenlerle birçok yüksek yapının inşa edildiği görülmektedir.
1871 yılında Amerika’da o dönem çelik endüstrisinin en önemli konumunda olan Chicago kent merkezinde çıkan büyük yangın sonrasında kentin bir kısmını tahrip etmiştir. Kentin güneyinde bulunan ahşap evlerden başlayıp Michigan gölü sınırına kadar ilerleyen yangında çoğunluğu konut olmak üzere, birçok okul ve kilise binası da kül olmuştur. Ancak bu yangında su, kanalizasyon ve ulaşım sistemleri fazla zarar görmediği için kent kısa zamanda yeniden yapılandırılmıştır. Chicago kent merkezindeki büyük yangın sonrası arsa fiyatlarının artmasından dolayı, yeni yapı teknolojisi ve yeni yapım tekniklerini geliştirme yolları aranmaya gidilmiştir. Yeni yapım teknikleri ve yapı teknolojisi arayışı sonucunda, William Le Baron Jenney, Louis Sullivan, Daniel Burnham, Martin Roche ve Dankmar Adler öncülüğünde “Chicago Okulu” adıyla yeni bir ekol doğmuş ve çelik iskelet sistem geliştirilerek ilk yüksek yapılar inşa edilmeye başlanmıştır.
Yüksek yapıların ortaya çıkış sebepleri ve gelişimi incelendiğinde, teknolojinin ilerlemesiyle beraber çeliğin yapılarda taşıyıcı sistem malzemesi olarak kullanılmasıyla beraber, beton teknolojisindeki gelişmeler, asansör, havalandırma, tesisat sistemlerindeki ilerlemelerle yapım sistemlerinin gelişmesi yüksek binaları ortaya çıkarmıştır. Aynı zamanda; Kentlerdeki arazilerin fiyat artışları, ekonomik gelişmeler, büyük firma ve şirketlerin prestij amaçlı yapılar yapma isteği de dikey mimariyi tetikleyip yüksek binaların oluşmasını sağlamıştır. Yüksek binaların bu derece hızlı gelişmesinde hızlı nüfus artışları, arsa değerlerindeki artışlar ve ekonomik etkenler de önemli rol oynamıştır.
İlk yapılan yüksek binalarda çelik taşıyıcı sistemlerin kullanımı çok yaygınken, günümüzde betonarme ve kompozit sistem daha fazla ön plana çıkmaktadır. 1885 yılında tasarımını mimar William Le Baron Jenney tarafından Amerika’da tasarlanan ve tamamı çelik çerçevelerden oluşan bu 11 katlı Home Insurance Building dünyadaki ilk gökdelen olarak kabul edilmiştir.
Yüksek yapılar kıtalar bazında nasıl dağılıyor?
1824 yılında Portland çimentonun bulunmasıyla beraber beton yapılar yapılmaya başlanmıştır. 1903 yılında Amerika’da yapılan 16 katlı Ingalls Binası betonarme strüktür kullanılarak yapılmış ilk yüksek katlı binalardandır.
Dünya’nın en yüksek binası nerede? (2020)
1980 yılı sonrasında Uzakdoğu ve Asya’da yüksek yapı üretiminin hızlandığı görülmektedir. High-tech yapım sistemi olarak tanımlanan Bank of China ve Malezya’daki Petronas Kuleleri bu kıtadaki yüksek binalara öncülük etmiştir.1990 sonrası ise özellikle Katar ve Dubai’de yoğun bir şekilde yüksek bina üretimi gerçekleşmiştir.2010 yılında Dubai’de yapılan Burj Khalifa dünyanın en yüksek binası özelliğini taşımaktadır.